InfoGero

Bakımevinde Gerontolog Yoksa?

09.05.2018 Prof. Dr. İsmail Tufan






Onları 2007 yılında tanıdım. Benim oturduğum apartmanın zemin katına taşındıklarında biri 71, diğer 81 yaşındaydı. Yaşlı karıkoca, Gerontologların aktif yaşlanma dedikleri şekilde yaşlanma sürecine devam ediyordu. Kocasından 10 yaş büyük olan kadın el işleri yapıyordu ve bununla ilgili yaşıtlarından meydana gelen grubun başkanıydı. Kocası ise elektrikçiydi.

Banyomdaki su geçirmeyen prizi o taktı.

Eşinin cam üzerine işlediğini ve nasıl yaptığını bilmediğim bir kara gözlü eşek motifi ise koridorumun duvarında asılıdır.

Bu yaşlı karıkocanın zemin katına taşınmasının sebebi de, yaşlılığın tipik sorunlarıyla ilişkilidir. Gündelik yaşam aktivitelerini yerine getirmekle bağlantılıdır. Kadının kalça kemikleri görevini yerine getiremeyecek hale geldiği için, her iki kalça kemiğinin yerine protez kalça kemiği takılınca merdivenleri inip çıkmak zorlaşmıştı. Öte yandan adamın akciğerlerinde sorun vardı. Solunum zorluğu çekmektedir.

Bu yüzden zemin katta bir ev bulup orada yaşamlarını sürdürmeye karar verdiklerini bana uzun uzun anlattılar.

Yaşlı karıkocanın 7 çocuğu var. Biri hariç diğerleriyle ilişkileri tamamen kopmuş, arayan soran yok.

İlişkinin devam ettiği çocuğu ise 600 kilometre ötede başka bir şehirde yaşıyor. İlişkileri telefon görüşmesiyle sınırlı. Fakat yaşlı karıkocanın kimseye ihtiyacı yok. İşlerini kendileri halledebiliyor ve ekonomik açıdan da tamamen bağımsız bir konumdalar.

Kadının yaşı ilerledikçe fiziksel gücü kayba uğradı. Yürüyemediği gibi ellerinde kuvvet yok, bu yüzden ne tutunabiliyor ne de baston tutabiliyor. Yürüyemez hale gelince kocası karısını tuvalete götürmeye başladı. Kadın şişman, adam zayıf. Yaşlı kadın kocasına yük olmamak için kendisi tuvalete gitmeye kalkışınca düşüyordu. Son yıllarda düşmeleri çok sıklaşmıştı. Kocası beni defalarca çağırıp, karısını yerden kaldırıp yatağa yatırmamı istedi.

Zamanla zihinsel yeteneklerinde de kayıplar vermeye başladığını görmeye başladık. Cümleleri farklılaştı, mantık yürütüşü değişti, olaylar arasındaki bağlantı kurma yeteneği azalıp, unutkanlık artık iyice baş gösterince karısını bir doktora götürmesini tavsiye ettim. Zaten kadın diğer sağlık sorunlarından dolayı doktora sürekli gittiği için, meğer aynı öneriyi aile hekimi de tavsiye etmiş ve bir uzmanla ilişkiye geçmişti. Bir süre sonra kadının Alzheimer hastası olduğu anlaşıldı.

Alzheimer hastası eşini yıllarca baktı yaşlı adam. Birkaç yıl önce bakımı iyice zorlaştığı için, eşini Alzheimer hastalarının bakıldığı özel bir bakımevine vermesini tavsiye ettim. Reddetti. “Eşimi başkasına teslim edemem” dedi ve dediğini yaptı. Adam günden güne iyice zayıfladı. Bir deri bir kemik kaldı. Bu arada bağırsak kanseri oldu. Bağırsağının büyük kısmını aldılar. İçten dikiş atılırsa bağırsakların dikiş yerinden kopabileceği ihtimali nedeniyle, suni bağırsak taktılar. Vücudun dışında bir torbadan oluşan suni bağırsağını günde üç-dört defa değiştirmek zorunda olan adam, bir gün kapımı çaldı ve karısını bir bakımevine vereceğini ve benden destek istediğini söyledi. Gözleri doluydu.

Dokunsan ağlayacaktı. İçeri aldım. Bir kahve yaptım. Kahvelerimizi içerken dertlerini dinledim. Karısını bakımevine vereceği için vicdan azabı çekiyordu ve eşine haksızlık ettiğine inanıyordu. Hâlbuki yapabileceğinin fazlasını yapmıştı bu adam. Ona yardım ettim.

Her gün eşini ziyarete gitti. Kendi elleriyle ona yemeğini yedirdi ve bakımevi personelinin görevini yerine getirmediğini anlattı. Bir sürü para verdiği halde bakım hizmetlerinden memnun değildi. Defalarca personelle ilgili şikâyetlerini bakımevi yönetimine sözlü ve yazılı olarak iletti.

Ben de sorunu bakımevi yetkililerine aktardım. Her seferinde göstermelik bir anlayışla karşılaştı, ama hizmetin kalitesi değişmedi. Değişemezdi, çünkü ben bu bakım evini önerdiğimde orada bir GERONTOLOG çalışıyordu. Fakat kısa bir süre sonra, meslektaşımızın maaşının yüksek olmasından ötürü işine son verildi. Ne acıdır ki, bakımevleri bir Gerontolog istihdam zorunluluğu olmadan, sözde bakım verebiliyorlar. Yatalak hale gelen kadın, yatakta sağa sola dönemiyordu. Bu yüzden iki saatte bir yataktaki pozisyonunun değiştirilmesi gerekiyordu. Personel bunu ihmal edince kadının sırtında kocaman yaralar açıldı. Hastaneye kaldırıldı. Yaraların iltihabı alındı, temizlendi ve dikiş atıldı, tekrar bakımevine gönderildi.

Annesinin ve babasının durumuna uzaktan müdahale edemeyen oğul, annesini ve babasını kendi yanına almaya karar verdi. Bütün işlemler tamamlandı. Sevkiyat bir ambülânsla yapılacaktı. Kocası ise refakatçi olarak ambülânsta karısıyla oğlunun yaşadığı şehre gidecekti. Sonra geri dönüp evi boşaltma işlemlerine başlayacaktı. Kadın tekrar bir bakımevine verilecek, kocasına da ufak bir ev kiralanacaktı. Hekim Dr. Murat bu plana karşı çıktı. Bu yolculuğun kadının hayatını kısaltacağını söyledi. Bir ay içinde ölebileceğini belirtti. Buna rağmen karar değişmedi.

Bugün zil çaldı. Kapıda yaşlı adam. Donuk gözlerle “öldü” dedi. İçeri aldım, bir kahve pişirdim. 81 yaşındaki adama 91 yaşında ölen karısıyla ilgili hiçbir avutucu söz söyleyemedim. Ama önemli değildi.

O anlattı ben dinledim. Karısıyla nasıl tanıştığını, nasıl evlendiğini, son yılları nasıl geçirdiğini tam beş saat anlattı. Ben ise bazen dinlemenin konuşmaktan daha avutucu olduğunu anladım. Öğleden sonra oğlu geldi, adamı aldı götürdü. Ona sözüm var: Arada sırada telefonla arayacağım ve senede bir kez de olsa mutlaka Kastamonu’ya onu ziyarete gideceğim…