InfoGero

Kitap, Hayat ve Kalkınma

16.05.2018 Prof. Dr. İsmail Tufan






İnsan hayatı kitap yazmaya benzer. Hayatın da konusu var, aynı kitapta olduğu gibi. Hayatın boyunca bilgi toparlıyorsun, aynı kitap yazarken yaptığın gibi. Hayatını, bilgilerine dayanarak organize ediyorsun ve planlıyorsun, aynı kitapta olduğu gibi. Hayatının konularıyla yakından ilgileniyorsun, değerlendiriyorsun, yargılara varıyorsun, tıpkı kitap yazarken yaptığın gibi. Hayatının ilk dönemlerinde planlıyorsun, şunu bunu yapacağım diye. Bu, hayatının ilk nüshası oluyor. Sonra defalarca değişiyor. Kitabın ilk nüshada yayınladığın nüsha olmuyor. Üzerinde çalışıyorsun. Son noktayı koyduğunda bitiyor, hayat gibi. “Yazsam hayatım roman olur” derler. Doğru! Her hayat bir roman olur. Ama her roman güzel değildir, her kitabın da güzel olmadığı gibi. Güzel hayatlar güzel romanlar ortaya çıkarır, güzel romanlar güzel hayatlar!

Hayatımız uzadıkça romanımız uzuyor. Konularımız ve toparlayacağımız bilgiler çoğalıyor. Organize edilmesi, düzene konulması gereken hayatımız zorlaşıyor. Uzayan yaşam süresinin insana yüklediği ödevlerin de çoğalması anlamına geliyor. Konular dallanıyor, budaklanıyor hayatımızda. Romanımızın sayfaları artıyor. Eskiden hayatının ilk nüshasını yapanlar, belki bir iki değişiklikle sonlandırıyordu hayat romanını. Şimdi ilk nüsha ile son nüsha arasında 60-70 yıllık bir süre var. Defalarca değişen, defalarca yeniden düzene koyulan hayatlar çoğalıyor. İşte demografik değişim budur. İstatistik değildir sadece. Rakamlar hayattır. Kimileri ilk, kimileri son nüsha.

Gerontolojinin en ilginç yanı hem ilk hem de son hayat nüshalarıyla ilgilenmesidir. Bir taraftan güzel hayat romanlarının yazılabilmesi için tüm hayatı dikkate alır, diğer taraftan son nüshanın güzel olabilmesi için çalışır. Ömür boyu yaşlanan insanın hayat romanını güzelleştirmesine “Başarılı Yaşlanma” diyoruz. Son hayat nüshasının en iyi şekilde yazılmasına “İleri Yaşlılık”. İkisi de değerli. Hem nasıl yaşlanacağımız, hem de hayatımızı nasıl sonlandırılacağımız.

Eskiden hayat yolu birdi. O yolu yürürdü insan. Doğardın, okula giderdin, erkeksen askere gider, kadınsan çeyiz hazırlardın, evlenir çoluk çocuğa karışırdın, ardında dede veya nine olur torunlarını severdin. Sonrası ise malum. Şimdi öyle değil. Hayat seçeneklerimiz çoğaldı. Okul, okuldan sonra çalış, belki yeniden okula dön, olmazsa bir süre dinlen; evlen, beğenmediysen boşan ve yeniden evlen, ilk evlilikten bir-iki çocuk, sonrakinden birkaç daha, eski ve yeni evlilikten çocuklarını acaba tanıştırsam mı tanıştırmasam mı soruları; eski eşe yeniden âşık olup, yeni eşi boşa; yine olmazsa bir gizli ilişki, gayri meşru evlat, nafaka, aynı anda üç iş birden, kolay değil, konular hem çoğaldı hem çetrefilli oldu. Modern hayat herkese göre değil. İnsanların kafası karıştı. İş mi, aile mi önemli? Kariyer mi, köy mü? Apartman mı, müstakil mi? Şehir merkezi mi, sessizlik mi? Organik mi, hormonlu mu? Silikonlu mu, doğal mı?

Sorular ve konular çoğaldıkça, seçenekler arttıkça, insan mutlu olamadı. Mutluluk, seçenek sayısına bağlı değil. Başka bir şey mutluluk. Tarifi zor, ama varsa hemen anladığın, hissettiğin bir şey. Elle tutamadığın, koklayıp dokunamadığın bir muamma.

Modern toplum yaşam kalitesini yükseltti. Yaşam kalitesi yükselince uzun hayatlar çoğaldı. Uzun hayatlardan yaşlı toplumlar ortaya çıktı. Yaşlı toplumlarda karmaşık hayat romanları. Bu kargaşa sürecek ve daha da artacak. Yaşlanan toplumlar dünyayı saracak. Dünya grileşecek, ama mutluluk, mutluluk da “uzayacak” mı? Zannetmiyorum, ama yanılmayı umut ediyorum. Bu konuda memnuniyetle yanıldığımı ilan ederim. Fakat gidişata baktığımda umudum azalıyor. İnsanların kafası karışık. Seçenek bolluğu zorluk yaratıyor. Ekonomik kalkınma istihdam yaratıyor. Fakat modern insan nedense hâlâ mutlulukla ilgili arayışına devam ediyor. Tarih boyunca ebedi gençliği ve ölümsüzlüğü aradığı gibi…