InfoGero

Merakımızı Size Bulaştırmak İstiyoruz

14.12.2017 Prof. Dr. İsmail Tufan






Sokakta birine “İhtiyarlar Meclisi” nedir diye sorunca, aklına “önce Köy Meclisi” geliyor. “Senato” nedir diye sorunca, Amerikan senatosunu hatırlıyor. Sadece ufak bir azınlık sorudaki mizahı kavrıyor ve senatonun “ihtiyarlar meclisi” anlamına geldiğini söylüyor.

Antikçağdan beri yaşlılığın 60 veya 63 yaşında başladığı kabul edilmektedir. Yaşlılık hakkında yeni zannedilen görüşlerin birçoğu antik eserler kadar eskidir. Yaşlılık toplumsal ve kültürel değer yargılarına bağlı yorumlara dayalı bir yaşam dönemi olarak karşımıza çıkıyor. Herkesin günlük yaşamda edindiği tecrübelerin sınırları içinde ortaya atılan kişisel algıların eseri olan bu değerlendirmeler nesilden nesile aktarılarak genelin düşüncesine dönüşüyor. Atasözleri, hikâyeler, şiirler, efsaneler bunların izleriyle doludur. Antikçağda Atina’da yaşlılar askerlik yapmazdı. Sparta’da İhtiyarlar Meclisi kurulurdu. Bu meclise seçilebilmek için 60 yaşını doldurmuş olmak gerekiyordu. Solon’a göre on safhadan meydana gelen yaşamın son safhası 63 yaşında başlıyordu. Romalı âlim Terentius Varro’ya göre son safha 60 yaşında başlıyordu. Özetlersek: Yaşlılığın belli bir yaşta başladığı inancı modern toplumun emeklilik sistemlerinden ve Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) çok önceleri vardı.

Ülkemizde yaşlılık üzerine tartışmak neredeyse çok bayağı bir konu olarak algılanıyor. Ayrıca gözlemler bilimde önemli rol oynadığında yanlışlarını doğrulayan bir bilim ortaya çıkıyor. Kehanetlerini kendisi doğrulayan bu bilim “Her insanda bir parça toplum, her toplumda bir parça insan vardır” (Mikl-Horke 2001) görüşüne hüzünlü bir doğruluk kazandırıyor. Sıradan olanı kavramak ve sıradan bilim arasındaki dostluğun ürünü olan bilgiler, kendi sorunlarını örtbas etmek için yaşlı insanı sorunlu gibi göstermektedir.

Yaşlanma ve yaşlılığın yapısal nitelikleri, sosyal anlamları bilinen en eski dönemlerden beri süregelen bir değişim göstermektedir. Kurumlarda, gruplarda, yaşam planlarında ve biyografik perspektiflerdeki değişimler yaşlılığın toplumsal anlamlarını kavramayı zorlaştırıyor. Yaşlanma veya yetişkin insanın çok özel gelişimini tanımlamak bu yüzden kolay olmuyor.

Yaşlanma ve yaşlılık üzerine herkesin tecrübe ve düşünceleri olduğu düşünüldüğünde, bunun sayesinde işimizin kolaylaşacağına inanmak yanlış bir sonuç çıkarımıdır. Aksine işimiz daha da zorlaşıyor. Çünkü insanı inandığı fikirlerden vazgeçirmek, zordur. Bu bile yaşlanma ve yaşlılık üzerine düşünmenin yanlış olamayacağını gösteriyor. Bunlar üzerine düşünmek, filozof gibi düşünmek anlamına gelmiyor. İnsan yaşlanmasına her çağda ve her kültürde ilgi duymuştur. Bunu önlemenin yollarını aramıştır (Tufan 2016). Kültüre göre değişen yorumlarına rağmen eskiden beri yaşlanmanın süreç olduğunu kavramıştır.

Bazı sorular basit göründükleri için üzerinde durmayız. Mesela 2’den büyük tam sayılar iki asal sayının toplamı mıdır? Asal sayılardan birkaçına bakıp, bunun doğru olup olmadığı tespit edilebilir. Ama böyle düşünen okuyucuya hatırlatalım: Matematikçiler 250 yıldan beri bu soruya kafa yoruyor. Hâlâ cevabın ne doğru ne de yanlış olduğunu söyleyebiliyorlar (Wermuth, Streit 2007).

Yaşlanma ve yaşlılıkla ilgili soruların da kolay oldukları inancı yaygındır. Hâlbuki insan bu sorulara Gılgamış’tan beri kafa yoruyor. Hâlâ cevaplarının ne doğru ne de yanlış olduğuna karar verilebilmiş değildir. Yaşlanma ve yaşlılığımız herhalde iki asal sayının toplamının sonucundan daha önemlidir.

Ülkemizin en uzun soluklu ve en kapsamlı gerontolojik araştırması Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAtlas) başladığında Türkiye’deki yaşlanma ve yaşlılığı önce kendimin öğrenmesi gerekliydi. Çünkü bu araştırmadan önce başlamış olan bilimsel öğrenme sürecinin yarattığı bir birikim yoktu. Yaşlanmamızı, yaşlılığımızı, yaşlımızı sürekli olarak bildiğimizden hareket etmişiz.

Ben, araştırmayı yapmaya karar verdiğimde fakına vardığım ilk şey şu oldu: Amerikalının, Almanın veya Japon’un nasıl yaşlandığını ve yaşlılığının nasıl olduğunu bildiğimi, ama kendi vatandaşımız için aynı şeyleri söylemediğimi gördüm. Bildiklerimin kulaktan dolma, kişisel tecrübelerime dayanan bilgiler olduğunu anladım.

Eğer bir gerontolog kendi toplumundaki yaşlanma ve yaşlılığı bilmediğini düşünüyorsa – hipotezim buydu – o zaman diğerleri de aynı problemle karşı karşıya olmalıydı. Bu yüzden önce ilk tecrübeleri kendim yapmalıydım ve bundan pişman olmadım. Aksine çok faydasını gördüm.

Araştırmayı yapma kararını vermemden yedi yıl sonra kaleme alacağım ilk yaşlılık raporunda Popper’in (1984) sözlerini kâğıda aktarırken o kararı yine hatırlayacaktım: “Bütün organizmalar gece gündüz demeden problem çözümleriyle meşgul olurlar (…) Yeni tepkiler (…) yeni davranış biçimleri hep denenmek için geliştirilirler ve hataların bertaraf edilmesiyle kontrol altına alınırlar. Başarısız girişimlerin tamamen devre dışı bırakılmasıyla veya denenmek üzere geliştirilen yeni mekanizmalarla, faydasız organların değiştirilmesine veya bastırılmalarına (…) imkân yaratırlar.” (akt. Tufan 2007, s.18).

Samoslu Aristarch (İ.Ö. 250) güneşin dünya etrafında değil, dünyanın güneş etrafında döndüğünü söyleyince tanrılara hakaret etmekle suçlanmıştı. “Nikolaus Kopernikus’un başına da aynı şey gelecekti, eğer ‘Gökyüzü Cisimlerinin Yörüngeleri Üzerine Altı Kitap’ 1543’te kendisi ölüm döşeğindeyken yayınlanmamış olsaydı.” (Wermuth, Streit 2007, s.1). Tabii bizim böyle bir cesaret örneği göstermemize ne gerek var ne de böyle bir iddiamız. Sadece merakla yaşlanma ve yaşlılığı araştırmaya koyulduk. Bazılarına göre basit soruları araştırmaya değer bulduk. Deneme yapmaktan kaçınmadan yanılmayı da göze aldık. Doğruları böyle bulacağımıza inandık. Şu anda bu süreçte edindiğimiz tecrübe ve bilgilerimizi 23 ciltlik bir kitap serisi olarak yayına hazırlıyorum ve size de merakımızı bulaştırmak istiyorum. Çünkü yaşlanmasını ve yaşlılığını merak edenler başarılı yaşlanacaktır.