InfoGero

Bir Gerontologun Bakış Açısından Paradigma Kavramı

20.03.2019 Prof. Dr. İsmail Tufan






Gerontologlar da paradigma kavramını sosyologlar kadar sık olmasa da, zaman zaman kullanır. Öğrencilerime paradigma konusunu anlatırken, onlara yönelttiğim sorulara verdikleri cevaplardan, paradigma kavramı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarına çok sık rastlıyorum. Ama uzmanların saatlerce süren tartışma programlarında da bazen paradigma kavramının kullanıldığını görüyorum. Paradigma ile neyi kastettiğini belirtmeyen uzman, izleyicinin de paradigma kavramını bildiğini kabul ediyor. Yoksa yanılıyorum. Acaba izleyicinin bu kavramı bilmediğini mi kabul ediyor, hatta umut ediyor? Ben de oluşan izlenim, bazen uzmanın da bunun anlamını kavrayamadığı yöndedir. Sosyal Bilimlerde paradigma kavramı üzerine teorik tartışmalar 1970’li yıllarda Kuhn adıyla bağlantılıdır. Özellikle Bilim Sosyolojisi dalında bu tartışma ortaya çıkmıştır. Ancak Gerontolog olarak bizi de ilgilendirmektedir.

Merton, paradigma kavramını daha kesin bir hale sokmuştur. Paradigma oluşumunda dört fonksiyonu vurgulamıştır. (1) Kavram birimleriyle temel konseptlerin kompakt bir şekilde ortaya konulması, (2) açıkça belirtilmeyen, gizli teorik varsayımların, teşhis edilmesi, (3) yeni konseptlerin devreye sokulmasıyla, bilimsel yorumların geliştirilmesi ve daha önce ortaya konulan ve kabul edilmiş olan paradigmalarla yeni konseptlerin tutarlılıklarının kontrol edilmesi ve (4) paradigma elementlerinin kombine edilmesiyle, mevcut sosyolojik problemlere yeni çözümlerin geliştirilmesi.

Sosyolog Bernhard Miebach aktardığı bu bilgilere paradigmaları karşılaştırma kavramını da eklemektedir. Bu bağlamda devreye meta teori kavramı girmektedir. Met teorilerde, sosyolojik teoriler, kavramları, modelleri ve araçları yer almamaktadır. Paradigmaları karşılaştırmada kullanılan kriterlerden biri, örneğin metodik farklılıktır. Araştırmacının pozisyonu sübjektif mi, yoksa objektif midir? Diğer kriter, kolektivist ve individüalist pozisyonları arasındaki ayrımdır. Bununla araştırmacının metodik tarzı değil, aksine nesne alanı kastedilmektedir.

Paradigma kavramının “ikinci kariyeri” (Miebach) bilim teorisi dışında gelişmiştir. Menajerlik dünyasında “paradigma değişimi” moda haline gelen bir kavrama dönüşmüştür. Bununla genel olarak “düşünce değişimi” kastedilmektedir. Düşünce değişimi ise zorunlulukların yarattığı veya yeni “stratejiler” kapsamında algılanan problem çözümlerinde yeni tezleri kastetmektedir.

Paradigma kavramı ikiye ayrılmaktadır: Normatif paradigma ve yorumsal paradigma. Normatif paradigmada “genel eylem sistemi” (Parsons) teorik tezi meydana getirirken, yorumsal paradigmanın teorik tezleri şunlardan oluşmaktadır: Rollerin üstlenilmesi teorisi (Mead), Fenomenolojik Sosyoloji (Schütz) ve Dramaturjik Sosyoloji (Goffman). Her birinin metodolojisi farklıdır. Genel eylem teorisinde “strüktürel analiz” (Merton), rollerin üstlenimi teorisinde “sembolik interaksiyonizm” (Blumer), fenomenolojik tezde “Etnometodoloji” (Garfinkel), dramaturjik sosyolojik tezde “kalitatif vaka analizi” (Goffman) kullanılmaktadır.

Bütün bu anlatılanlardan ortaya çıkan sonuç şöyle özetlenebilir: Paradigma veya paradigma değişimi talep eden bir kimse, bu talebi ortaya koymadan önce, mevcut teorileri, paradigmaları, kavramlarını ve teorik modellerini bilmelidir. Bu bilgiler olmadan paradigmadan söz etmenin bilim açısından bir anlamı yoktur. Yeni bir paradigma talep eden kişi, eğer mevcut olan bir paradigmayı talep ederse, ortaya çıkacak gülünç durumun sorumlusudur ve katlanmak zorunda kalacaktır. Tecrübelerim şunu göstermiştir: Bu uyarıya kulaklarını tıkayanlar çoğunluktadır ve onlar daima bildikleri yanılıştan sapmamayı tercih ederler. Bunun sonucunda ortaya bilim değil, bilimcilik çıkar.