InfoGero

Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz

23.05.2018 Prof. Dr. İsmail Tufan






Toplumun, yaşama yeteneğine sahip bir sosyal sistemdir. Bunu her gün görüyoruz. İnsan, toplumu yaşatan ve anlam arayan varlıktır. Toplum ve insan arasındaki “köprü” sadece insanda var olan bu anlam arayışıdır. Eğer insanlar anlam arayışından vazgeçecek olsalar, ne toplum ne de insan kalır. İnsan, bazen tersine hareket etse çok şükür bir “robot” değildir. Bu yüzden insanlar arasına barajlar değil, köprüler kurmak gerekir.

Gerontolojide 25 yıllık süreyi devirdim. Dinamik, karmaşık ve döngüsel ağlarla birbirine bağlı olarak gelişen demografik değişimleri uzun süreden beri gözlemleyen uzmanlardan biriyim. Rakamlara değil, rakamların ardındaki insanları görmeye çalışırım. Meslek hayatımda şunu öğrendim: “1 insan” ile “1 milyon insan” arasında sayısı hariç hiçbir fark yoktur. Birimiz hepimiziz, hepimiz biriz.

Ben doğduğumda, hadi yaşımı da belirteyim, 1960’lı yıllarda, nüfus yapımızı doğurganlık belirliyordu. Bugün yaşam süremiz belirliyor. Artık Türkiye’de ortalama 6 çocuk doğuran kadınların dönemi kapandı. Doğurganlık 2 seviyesine indi. Yaşlılar çoğalıyor ve çoğalma hızı artıyor. Türkiye’de artık 50 yaş ve üzeri nüfus belirleyici faktördür. Bugün 15 milyon civarında olan bu grubun ihtiyaçları dikkate alınmalıdır. İşte biz bu süreci ciddiye aldık ve bu kuşağa yönelik çalışmalarımızı ülkemizde başlattık. Bu kuşağa akademik açıdan yönelik girişimleri başlatan Bahçeşehir üniversitesini de ayrıca kutlamak gerekir.

Yaşam süresinin uzaması, doğumdan ölüme kadar süren yaşlanmanın yarattığı ihtiyaçların giderilmesinde stratejik hareket yeteneklerimizi keskinleştirmemiz gerekiyor. Bir taraftan demografik değişimleri değerlendiren gözlemler, diğer taraftan gözlemleneni yeni açılımların çıkış noktası kabul eden girişimler ve uygulamalara yönelmemiz gereklidir. Bunlar toplumsal, politik ve ekonomik sonuçlarıyla değerlendirilmelidir ve çok yönlü toplumsal kazançlar elde edileceği dikkate alınmalıdır. Yaşlılıkla bağlantılı sorunlarımız arasında kronik hastalar, Alzheimer hastaları ve yaşlılığın tipik hastalıkları vardır. Sağlık sektörü ve sağlık sigortası açısından bunların sonuçlarının yanı sıra, aile üzerindeki etkilerini dikkate alan açılımların önemi artmaktadır.

Gerontolojiye bu bağlamda da görevler düşüyor. Türkiye’de Gerontoloji 12. yılına girdi. İlk Gerontoloji bölümü Akdeniz Üniversitesi'nde 2006 yılında kurulduk ve bilim camiamızı harekete geçirdik. Yaşlanma ve yaşlılık bilim camiamızın araştırma ve uygulama konusu haline geldi.

Yaşam süremiz uzarken yaşlılığın olumsuz etkileri çoğalıyor. Yaşlanma sürecinde kaçınılmaz olan biyolojik kayıpların bazı sosyal kesimlerde erken yaşlarda ortaya çıktığı dikkat çekiyor. Yaşam koşullarımız yaşlılığa hasta ve yoksul olarak adım atan kişilerin çoğalmasına yol açıyor.

Yaşlılık artık toplumun sorunudur. Yaşlılığa yönelik sosyal politikalar geliştirilmelidir. Özellikle ileri yaşlıların en hızlı çoğalan kesim olduğunu dikkate almalıyız. Bunlar 80 yaş ve üzeri nüfustur. Bu nüfusta yaşlılığın olumsuz yönleri ağır basıyor. Ağır kronik hastalar ve bakıma muhtaçlar çoğalıyor.

Yaşlanan toplumumuzu dikkate alarak spesifik kültürel özelliklerimizi daha güçlü şekilde ortaya koyan girişimlere yönelmeliyiz. Ölümü bekleyen yaşlıları değil, hayata dönük yaşlıları çoğaltmalıyız. Ölüm, zaten her zaman gereğinden erken gelen ve gelmesi için de hiçbir uğraşa gerek duyulmayan bir “hayduttur”. Yaşlısına değer veren bir kültürün üyeleri olarak yaşlımıza “el öpmenin” ötesine taşan “sahip çıkma” stratejileri geliştirmeliyiz. Bu durum ülkemiz geleceği açısından çok önemlidir ve bu sözde yanılgı payı maalesef ‘hiç’ yoktur…