InfoGero
Gerontoloji ve Yavru Kedi Arasındaki İlişki Nedir? 15.03.2019 Prof. Dr. İsmail Tufan
Tweet Bilim insanı denildiğinde aklımıza beyaz önlüklü, bir laboratuvarda birtakım deneyler yapan bir kimse gelir veya akla daha gelen bir tipleme, örneğin bir bisküvinin yeni ambalajı hakkında tüketicilerin görüşlerini öğrenmek isteyen kişidir. Bu ikincisi, gerontolojik araştırmacı tipine daha uygundur. Çünkü laboratuvarını terk etmiş, sahaya inmiştir. Gerontologlar da yaşlanma ve yaşlılığı araştırırken sahaya inerler. İnsanların hangi koşullarda, nasıl yaşlandıklarını gözlemlerler. Gerontolojide araştırma, yaşlanma ve yaşlılık ile ilişkili bir probleme çözüm bulmak üzere yapılan planlı eylemlerin toplamından meydana gelen bir süreci kastetmektedir. Bu süreçte çözüm aranan problemle ilişkili araştırma ve analizler gerçekleştirilir. Analiz için veriye ihtiyaç vardır. Veri yoksa, o zaman gerontolojik araştırma da yoktur. Gerontolojik araştırmalar, ağzında piposu, önünde kahvesi, masa başında oturan bir Gerontolog ile gerçekleştirilemez. Verilerin özellikleri de gelişigüzel olamaz. Plansız girişimlerden sürüyle veri elde edilebilir. Ama plansız eylemler sonucunda bir araya getirilen verilerin kalitesi düşük olacaktır. Veri bolluğu, kalitenin yüksekliği açısından bir gösterge veya kanıt değildir. Daha ziyade bir veri çöplüğünü anımsatmaktadır. Probleme çözüm bulabilmek için verilerin problemi aydınlatan nitelikte olmaları gerekir. Verileri birer el fenerine benzetiyorum. Çözüm aranan problemi ise karanlık kuytu bir köşeye gizlenmiş ürkek bir kediye benzetiyorum. Kediler güzel hayvanlardır, hele bir de yavru iseler. Problemleri böyle görmek hoşuma gidiyor. Böylece onlardan ürkmemeyi, aksine onları sevmeyi öğrendim. Düşünün ki bütün problemleri çözdük, hayatımız tamamen her türlü problemden arındı. O zaman ne olacak? Hayatımızın ne kadar can sıkıcı bir hale geleceğini tasavvur edebiliyor musunuz? Böyle bir dünya Cennet’i anımsatıyor. Problemsiz bir dünya isteyen, Cennet’in yolunu tutmalıdır, ama bu mesele bizim şu anda ele aldığımız konunun kapsamında ilgilendirmiyor. Problemleri kuytu bir ortamda saklanmış ürkek yavru bir kediye ve verileri de bu “kediyi” karanlıkta aydınlatmaya çalışan bir el fenerine benzettik. Eğer el fenerini kedimizin saklandığı yöne çevirmezsek, çok şeyi aydınlatabiliriz, ama aradığımız kediyi bulamayız. Bu yüzden aydınlatıcı verilerin karanlıktaki kedinin üzerine yönlendirilmesi gerekiyor. İşte bu yüzden verilerin planlı olarak toparlanmaları zorunludur. Bütün planlar işe yaramaz, eğer niçin yapıldıkları bilinmezse! Bizim planımızda bir yavru kediyi bulmak var. Yetişkin bir kedi aramıyoruz. Yavru kediyi hayalimizde tasavvur edebiliyoruz. Yani hipotezimiz var: “Yavru kedi şöyledir”. Böylece problemi tanımlamış olduk. Problemi tanımlamadıkça neyi aradığımızı bilemeyiz. Bu, ampirik araştırmalarda sık yapılan bir hatadır. Problemin üstünkörü bir tarzla ifade edilmesinden sonra, hemen araştırmaya koyulan bir Gerontolog hiçbir zaman aradığı yavru kediyi bulamayacaktır. Bunun yerine kendi kafasını da bulandıran pek çok yeni problemle karşı karşıya kalacaktır. Yavru kediyi ararken, o karanlık kuytu ortamda sürüyle kedi olduğunun farkına varacak, ama aradığı kedinin, bunlardan hangisi olduğunu bilemeyecektir.