InfoGero

Bakmak ve Bakım

14.03.2018 Prof. Dr. İsmail Tufan






Emekli adam kaygılı gözlerle doktora: “Doktor Bey, karım 35 yaşında, ben 75 yaşındayım. Buna rağmen hamile kaldı! Bu nasıl olabilir?”

Doktor adamın suratına acıyarak bir süre baktıktan sonra: “Farz edin ormanda yürüyorsunuz. Aniden gözünüze karşıda avanak avanak dolaşan bir tavşan takılıyor. Bastonunuzu tüfek gibi havaya kaldırıp ateş eder gibi yapıyorsunuz ve tavşan yığılıp kalıyor. Ne düşünürdünüz?”

“Başkasının vurduğunu.”

“Tam isabet!”

Fıkralar hakikatlerin üstesinden gelmemize yardımcı olurken, hakikatin daha sert bir şekilde suratımıza şamar gibi inmesini sağlar. Erkeğin aklı belden aşağı kaydığında ve bu hiç nadir bir olay değildir, başına olmadık işler gelebilir. Özellikle yaşlı erkeklerin.

Alzheimer hastalığı yayılıyor. Türkiye’de tahminen 800.000 civarında Alzheimer hastası var. Bunlara bazen “başka diyara göz kırpanlar” diyoruz. Beynimizi aktif tutarsak bunamayacağını zannedenler ise kendi kendini avutuyor. Çünkü bunun kanıtı yok. Sadece öyle olmasını arzu ediyor, buna umut bağlıyoruz. Fakat Alzheimer hastaları arasında beynini hep çalıştırmış olan kişiler de var. Bilim insanları, iş insanları, politikacı, işçi, memur, işsiz, her kesimden insanın başına bu hastalık gelebiliyor. Çünkü Alzheimer yaşlılık hastalığı değildir. Yaşımız ilerlediği için Alzheimer hastalığına yakalanmıyoruz.

Yaşlı bir adam parkta bir bankın üzerine oturmuş ağlıyor. Koşu yapan genç adam bunu görüp yaşlının yanına yanaşıyor ve neden ağladığını soruyor.

Yaşlı adam: “Ben milyonerim. Koskoca villam var. Dünyanın en süratli arabası bende. İsteyeyim istemeyeyim, beni her gün mutlu eden harika bir sevgilim var.”

Genç adam: “Deme yahu, o zaman niçin ağlıyorsun? Benim hayal ettiğim her şey sende var!”

Yaşlı adam: “Evet, ama evimin nerede olduğunu bilmiyorum.”

Önümüzdeki yıllarda evini bilmeyen yaşlılar çoğalacaktır. Kendisini tanımayan, tarihi, günü bilmeyen yaşlılar çoğalacaktır. Çünkü Alzheimer hastalığı yaşlılık hastalığı değildir, ama en çok yaşlılıkta ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu problemin tıbbi çözümünü milyonlarca insan bekliyor. Binlerce araştırma yapıldı, ama tedavisi bir türlü bulunamadı.

Alzheimer hastalarının bakımı başlangıçta zorluk yaratmıyor. Çünkü hasta henüz kendi işlerini halledebiliyor. Kafası karışık olmasına rağmen yemek, tuvalet, banyo gibi günlük ihtiyaçlarını kendisi karşılayabiliyor. Hatta başlangıçtaki ufak tefek unutkanlıkları aile içinde gülücüklerle karşılanabiliyor.

Ama zamanla hafıza yetenekleri tamamen kayboluyor, kelimeleri unutuyor, eşyaları tanımıyor ve kafası yana düşmüş vaziyette nerede olduğunu, kim olduğunu bilmeden yaşıyor. Hiçbir işini kendisi halledemiyor. Her şeyini bakıcının üstlenmesi, onun adına düşünmesi, isteklerini tahmin etmesi gerekiyor.

Bakıcılar genellikle aile fertleridir. Kızı, gelini, torunu veya eşi, yaşlının bakımını yaparken, kendilerine zaman ayıramıyor. Psikolojisi bozuluyor. İlişkileri kopuyor. Alzheimer hastasının bakımını üstlenen aile fertlerinin birçoğu bu süreçte kendisi hastalanıyor.

Biz 2010 yılından beri bu hastalara günlük bakım merkezleri kurmak suretiyle bir parça yardım ediyoruz. Yerel yönetimleri bu insanlara yardımcı olunması konusunda ikna ediyoruz. Bütün belediyeleri bu yöne doğru aktif hale getirmeye çalışıyoruz. Ancak bu sadece problemin çok ufak bir kısmına çözüm getirmektir.

Türkiye’nin bakıma muhtaçlık sorununu daha kapsamlı bir açıdan ele alması gerekmektedir. Önce bir Bakım Yasasının yürürlüğe girmesi gerekir. Bakım Yasası sosyal politikanın bir parçası olmalıdır. Bakım Yasasının ardından Bakım Sigortasının devreye sokulması gerekmektedir. Bakım Sigortası sadece bakım parasını ayarlayan bir merci olmamalıdır. Aksine bakıma muhtaçlıkta ortaya çıkan spesifik tüm ihtiyaçları göz önüne alan bir sigorta türü olarak tasarlanmalıdır.

Biz bu konuyla ilişkili düşüncelerimizi 2006’da “Yeni Bir Bakım Kültürü” başlığı altına kamuoyu ile paylaştığımızdan bu yana, ne Bakım Yasası ne de Bakım Sigortası konusunda arzu edilenden çok az bir yol alınmıştır. Bakıma muhtaç vatandaşlar topluma katılım olanaklarından maalesef hâlâ mahrumdur. Bakımla ilişkili ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Sadece bakıcısına “para” verilerek bu sorun çözülemez. Fakat bu içeriği çok olan sorun; gelecekte kimsenin gözünden kaçmayacak derecede büyüdüğünde, bakıma muhtaçlığın çözüm sorunlar listesinde yerini alabileceğini bugünden görmek ve önlem almak gerekir. Bunun için de, Türkiye’de 2006 yılında yayınladığımız, ‘Bakıma Muhtaçlık ve Yeni Bir Bakım Kültürü’ adlı kitabımızı okumanızı tavsiye edebilirim.